Deniz Arık Binbay: Bu düzende yaşayıp ölmeye mecbur değiliz

1979 yılında doğdum. Hacettepe Üniversitesi’nde tıp eğitimi, Ege Üniversitesi’nde psikiyatri uzmanlık eğitimi aldım. Sinop ve İzmir’de devlet hastanelerinde psikiyatri hekimi olarak görev yaptım. Şu anda İzmir’deki muayenehanemde psikiyatrist ve psikoterapist olarak çalışıyorum. soL Haber Portalı’nda, güncel toplumsal sorunlara ve gelişimsel psikolojiye dair yazılar yazıyorum.

Çocuklarının geleceğinden endişe eden bir anne; az ya da çok baskıya ve ayrımcılığa maruz kalan bir kadın; tüm allamalara pullamalara rağmen sağlık sisteminin kötüleştiğini gören emekçi bir hekim ve her gün insanların acılarını dinleyen bir psikiyatristim.

Sayımız az değilken azınlık gibi yaşatıldığımız güzel ülkemizde, başkalarını sömürenlerin değil, kendim gibi emeğiyle geçinen insanların sesi olmak istiyorum.

Her gün daha kötü koşullarda çalışmaya zorlanan, umudunu, itibarını, mesleğine olan tutkusunu kaybetmeye yüz tutmuş olan hekimlerin ve tüm emekçilerin; gittikçe daha çok sömürülen, kötü muamele gören, baskı altına alınan, şiddet gören kadınların; geleceği elinden alınan çocukların; gizli ya da açıktan baskı gören ve istismara uğrayan herkesin sesi olmak istiyorum…

Bu düzenin devamı için kullanılan ve içimize yerleştirilen karamsarlığı, çaresizliği yenebileceğimizi göstermek istiyorum.

Kötülüğü besleyen, bencilliği büyüten bu sistemin insanlığı çürüttüğünü görüyorum.

Çocuklarım “Ülke, dünya, öylesine zor bir durumdayken sen ne yapıyordun?” diye sorduklarında bir yanıtım olması için aday oluyorum.

Güzel İzmir’imizi çirkinleştiremesinler diye aday oluyorum…

Yürekli ve çalışkan insanlarımızın ellerini taşın altına koymalarının zamanının geldiğini göstermek ve örnek olmak için aday oluyorum.

Dertlerimizi dert edinmeyenlere, sözümüzü duyurmayanlara, bu düzen böyle devam etsin isteyenlere oy vermek zorunda değiliz. İnanmadığımız adaya oy vermek, sevmediğimiz biriyle evlenmeye benzer; her gün lanet ederiz. Buna mecbur değiliz.

İnsanları yalnızlığa, umutsuzluğa götüren, onları ruhsal olarak da hasta eden bir düzende yaşayıp ölmeye mecbur değiliz…

Sömürünün olmadığı, herkesin eşit, adil ve insanca yaşayabileceği bir dünya mümkün! Ve, bu dünyayı birlikte kurabiliriz.

“Çok isterdik oy vermeyi ama baraj var” bahanesine de sığınamaz kimse: Bağımsız adaya baraj sınırı yok. Gelin İzmir’den, bu düzen değişmeli diyenlerin sesini hep beraber yükseltelim. Gerçek bir çözümü beraber üretelim…

NE KADAR YALANSIZ YAŞARSAK O KADAR İYİ

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye öğrendik ama on yıllardır gördüğümüz tablo hiç de öyle değil; kaç yatsı geçti, kaç horoz öttü, gün gibi aşikar gerçekler iftira süsüyle örtbas edildi, kavramlar tersiyle adlandırılıp içi boşaltılırken gözlerimize, kulaklarımıza değil, yalanlara inanmaya zorlandık.

Televizyonlar yalan söylerken, gazeteler yalan söylerken, en seçilmişler yalan söylerken hatta biz kendimize yalan söylerken çocuklarımızdan doğruları söylemelerini mi bekliyoruz?

Çocuğunuz yalan mı söylüyor, ay ne fena! Politikacılarınız yalan mı söylüyor? Canım, işin fıtratında var.”

“Bizim çocuk hep yalan söylüyor, ne yapacağız” sorusu çocuk yetiştiren insanların değişmez sorularındandır. Ben de “Yalan dolan: Evladım sen hep dürüst ol” başlıklı bir yazımda bu soruya yanıt vermeye çalışmıştım.

Bu cümleler sadece “çocuk eğitimi” ile ilgili değil elbette. Önce kendi çocuklarını sonra da tüm çocukların ve ülkenin geleceğini düşünen herkes biraz da siyaset yapmak durumundadır. Çocuklarımızın bugününü ve geleceğini belirleyen siyaseti konuşmadan, siyaseti düzeltmeden çocuklarımız hakkında konuşmak, onlara bir şey öğretmek, hatta onların yüzüne bakmak ne kadar mümkün?

Bir yalan dünyasında yaşamaya mecbur değiliz. Yalanın kaynağında yaşadığımız düzen var, bize yalanlar söyleyen, başkası mümkün değilmiş gibi algımızla oynayan ve giderek bizi yalanlar söylemeye zorlayan.

Yalansız yaşayacağımız bir düzen kurmak için, dürüstlüğün geçerli değer olacağı bir ülkede yaşamak için mücadele etmek zorundayız.

Çağrım size İzmirliler. Aynı rayda giden vagonların hepsi aynı manzarayı görmeye ve aynı yere varmaya mahkûmdur. Rayı değiştirmek enerji ister ama göreceğimiz manzaraya ve alacağımız temiz havaya değer!