Derya Demir: Yaparsak biz yapacağız

1984’te Mersin’de doğdum. Üç çocuklu emekçi bir ailede işçi sınıfı mücadelesinin içinde büyüdüm. Babam liman işçisiydi. 1980’lerin sonunda Mersin Limanı’nda yükselen işçi eylemlerinin ve sendikal mücadelenin her aşamasına çocuk gözümle tanıklık ettim. Okuldan çıkıp doğruca Mersin Limanı’na gittiğim, greve katılan babamın yanında işçilerle birlikte durduğum günlerden bu yana yaklaşık 30 yıl geçti.

Çocukluğumdan beri işçi sınıfının iktidarı için mücadele edenlerle aynı saftayım.

Örgütlenecek bir partiyi aramaya ortaokulda giriştim. Üniversiteyi kazanana kadar farklı sosyalist gruplarla eylemlere katıldım.

Mersin’de tamamladığım lise eğitimimin ardından “adalet isteyenlerin bana ihtiyacı var” düşüncesiyle girdiğim Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesine 2003’te başladım. Mücadelenin örgütsüz sürdürülemeyeceğini öğrenmiştim. Üniversitenin ilk aylarında “İşgale Karşı Komiteler” örgütleyen TKP’nin safında yerimi aldım. O zamandan beri sosyalizm için verilen mücadelenin yolundan hiç ayrılmadım. Örgütlü olduktan sonra komünistlerin halka karşı sorumlu olduğunu ve işlerini çok iyi yapmaları gerektiğini fikir edindim. Hukuk öğrenimimi dört yılda tamamladım. Kapitalizme teslim olma, düzenle barışma gibi tehlikelerden beni koruyanın yoldaşlık duygusu olduğunu açıkça söyleyebilirim.

2007 yılında üniversiteden mezun olup doğduğum kente geri döndüm. Aynı yıl Mersin Barosu’nda avukatlık stajıma, 2008’de avukatlık yapmaya başladım. Bu dönemin, adalet sisteminin çöktüğü, hukukun siyasallaştığı bir zamana denk geliyor oluşu beni mücadeleye daha çok bağladı. Örgütlü mücadelenin düzenin yarattığı örgütlü kötülüğün panzehri olduğundan yana hiçbir şüphem yok.

Mersin’de Piyasalaşmaya Karşı Avukatlar çalışmasının uzantısı olarak, piyasanın insafına terk edilen, stajyer, genç ve işçi avukatların örgütlenmesi konusunda çalışmalar yürüttüm. Geçen yıllar sürekliliği olan, kararlı ve örgütlü mücadelenin hak kazanımında ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

İşçi sınıfı mücadelesi hayatımın merkezinde yer alırken iş hukukundan uzak kalmam beklenemezdi.

Bu nedenle de ağırlıklı olarak iş hukuku ve temel insan hakları hukuku üzerinde çalışıyorum. Temel hak ve özgürlüklerimizin alenen çiğnendiği, işçi haklarının bir bir değil topyekûn yok edildiği, mevcut sistemin kendi koyduğu yasaları dahi uygulamadığı bir zamanda örgütlü bir hukukçu olmasaydım yok oluşun eşiğine gelmiş birçok gençten biri olabilirdim.

Bir yandan avukatlık mesleğimi sürdürürken bir yandan da Mersin Üniversitesinde İktisat Ana Bilim Dalında yüksek lisansa başladım. Neoliberal iktisat politikalarının emekçiler üzerindeki yıkımının hukuk ile nasıl meşrulaştırdığı üzerine başladığım çalışmam halen devam etmektedir.

edf

EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK İŞÇİLERLE GELECEK

Emeğiyle geçinen milyonların; onları geleceksiz bırakan ve yoksulluğa mahkûm eden patronları iktidar koltuğundan indirmesiyle ülkenin gerçek kurtuluşuna kavuşacağından kimsenin şüphesin olmasın.

İşçilerin iktidarı için 24 Haziran’da yapılacak milletvekili seçimlerinde Mersin’den bağımsız milletvekili adayıyım.

Tüm sorunların kaynağında bu düzen var. Gericileşen bir ülkede hedef alınan, geleceksiz bırakılan, öldürülen, şiddet gören kadınların ve çocukların kurtuluşu böyle mümkün olacak. Şiddete, zulme uğrayan, yok sayılan ya da yok edilmek istenenler ancak bu düzen değişirse feraha çıkacak. Sesimizi daha güçlü çıkarmak, hepimizin yaşamını çalan bu düzeni değiştirmek için tek bir dakikamızı bile kaybetmemeliyiz.

Eşitliğin ve özgürlüğün egemen olduğu bir ülke; böyle bir ülkede güzelleşecek Mersin düş değil, hayal değil. Yeter ki sosyalizm mücadelesini büyütelim.

Yaşadığımız tüm zorlukların, ezilmişliğimizin, köle gibi çalıştırılıp, her an işsiz kalacağımız korkusuyla yaşamaya zorlanmamızın tek bir nedeni ve tek bir çözümü var.

24 Haziran seçimlerinde tek gerçek vaat, tek haklı talep: Bu düzen değişmeli.

Gerisi yalan.

Halkı yalanların peşine takmak için değil bu en büyük gerçeği seçim sandıklarına taşımak için komünistler oyunuzu istiyor.