Turan Arslan: Emeğin hakkı için bu düzen değişmeli

Ordu ili Gürgentepe ilçesinde 1988’de doğdum.

Ailemin sekiz çocuğu içinde beşinci çocuğum. İlkokulu ve ortaokulu okuyup bitirdikten sonra sıra liseye geldi.

Böylece kapitalizmin zorluklarıyla çocuk yaşta tanıştım. Ailemin ekonomik durumu iyi değildi; eğitimime devam edebilmek için İstanbul’a gelerek çocuk yaşta inşaatlarda çalışmaya başladım. Beylikdüzü 75. Yıl Cumhuriyet Lisesi’ne 4 yıl boyunca hem okuyup hem çalışarak devam ettim. 2008 yılında Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümüne girdim. İnşaatlarda çalışmaya 4 yıl süren üniversite hayatım boyunca da okuldan arta kalan günlerde ve resmi tatillerde devam ettim.

2012 yılında mezun olduktan sonra geçirdiğim hastalık nedeniyle tedavi gördüm ve bu sırada 6 ay işsiz kaldım. İstanbul’da 6 ay yaptığım saha mühendisliğiyle “eğitimli emekçi” hayatım başladı. Ardından Çorlu’da bir inşaat şirketinde şantiye şefi olarak çalıştım. Aynı şirkette 2017 yılına kadar proje müdürlüğü yaptım. Başka bir inşaat şirketindeki proje müdürlüğüm 6 ay sürdü. 2016 yılında evlendiğim Mimar Ceren Arslan ile birlikte kendi Mimarlık Mühendislik Proje Yönetimi ofisimizi açtık. Çalışmaya devam ettiğim süre içinde önce İş Sağlığı ve Güvenliği yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Ardından da İnşaat Mühendisliği Proje Yönetimi Bölümü’nde ikinci yüksek lisans eğitimimi tamamladım.

Türkiye Komünist Partisi’ne 2010 yılında üye oldum. Örgütlü mücadele yolundan hiç ayrılmadım. 24 Haziran seçimlerinde Bağımsız Milletvekili adayı oldum.

BU BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE BU ZULÜM BİTSİN

Tekirdağ denince akla uçsuz bucaksız ayçiçeği tarlaları, bereketli Ergene havzası, Kuzey Trakya’nın yemyeşil doğası ve tabi Tekel’in rakı fabrikası gelirdi.

Sermaye talan etmeye önce bereketli topraklarımızdan başladı. Plansız ve sağlıksız bir sanayileşme hamlesiyle Ergene havzası zehirlendi. Bugün saçılan sanayi atıkları yüzünden Trakya’da neredeyse her evde bir kanser vakası görülüyor. Bu plansız sanayileşme işçiler için de kölelik koşullarında bir sömürü anlamına geliyor. Bugün Çorlu-Çerkezköy hattında bulunan sanayi kuruluşlarında iş kazaları, sendikasızlık, ücretlerin ödenmemesi, ücretsiz fazla mesai gibi başlıklar işçiler için sıradanlaşmış durumdadır.

Tüm bunlarla birlikte Çorlu, sınıfın direniş kentlerinden biri olmuştur aynı zamanda. Yakın tarihimizde buna en iyi örnek metal işçilerinin direnişidir. Metal işçileri sömürüye karşı sermayenin elinin Trakya’da pek rahat olmayacağını en çok Çorlu’da göstermiştir.

Trakya’nın doğa harikası kuzey ormanları ise artık güzelliğinden çok enerji tekellerinin yağması ile anılıyor. Dev enerji yatırımları adı altında bu bölge şirketlere peşkeş çekildi, ağaçlarımız talana kurban gitti. Son zamanlarda Rusya ile yapılan Türk akımı projesi ile Rus tekelleri de bu yağmadan fazlasıyla nasibini aldı. Yapılması düşünülen nükleer santralle bölgedeki kanser vakalarının önünün alınamayacağı ortada.

Tekirdağ’ın simgelerinden olan Rakı fabrikası da var bu resmin içinde: Fabrika özelleştirilirken hükümetin koyduğu ağır vergilerin etkisi ile ürünleri emekçilerin masasında görülmez oldu. Rakı fabrikası kapatıldı. AKP iktidarının Trakyalı yurttaşların yaşam biçimine dokunmaya yönelik önemli adımlarından biri oldu bu da.

‘Bu düzen değişmeli’ demeden bu sorunlara çözüm bulunamayacağı belli. Tekirdağ ve tüm Trakya’nın sermaye tarafından talan edilmesine daha fazla göz yumamayız. Trakya’nın bereketli topraklarını savunmak için bu seçimlerde Sosyalizm bayrağını yükselteceğiz.